17 Ocak 2014 Cuma

KANNA HEDİYELİK
http://www.facebook.com/tutsumum

14 Kasım 2012 Çarşamba

Uzakdoğu Gezisi

UZAKDOĞU GEZİM


Part 1 - Bangkok & Pattaya

 



Part 2  - Phuket & Kuala Lumpur



15 Haziran 2012 Cuma

Brezilya - Karnaval Ülkesi

Brezilya çoğu insanın rüyalarıı süsleyen bir ülkedir. Uzun bir uçak yolculuğu ve bolca vakit gerektirir. Ama gidildiğine kesinlikle değer.Yardımsever ve sıcak insanları, plajları, doğası, futbolu ve tabi ki karnavalları bu ülkeyi benzersiz kılar.

Dil
Minas Gerais eyaletinde dil öğrenmek için 5 ay kaldıktan sonra son ayımı dolaşarak geçirdim. Brezilya'da Sao Paulo haricinde genelde insanlar İngilizce bilmezler. Bu yüzden derdini anlatacak kadar Portekizce,İspanyolca veya İtalyanca bilmek hayat kurtarabilir.

İklimi
Brezilya güney yarım kürede olduğundan, yaz ayları aralık,ocak ve şubat aylarına, kış ayları ise haziran,temmuz ve ağustos aylarına denk gelir. Yazın çok aşırı sıcak olmaz, kışın da herhangi bir ısıtıcı gerek kılacak kadar soğumaz. Yağmur yağdığı zaman bazen 3 gün sağanak yağabilir. Genellikle kış ayları yağmurlu geçer.


Belo Horizonte

Minas Gerais eyaletinin başkenti. Turistik bir şehir değil. Ancak düzenli şehir yapısı ve parkları, şehri görmek için var olan başlıca sebeplerdir.


Parkta bu hayvan türünden oldukça fazla var. Büyük tırnakları ile tehlikeli gözükse de siz bir şey yapmaığınız sürece onlar da sizden çekiniyor. Video çekimi yaparken bunlardan biriyle karşılaştım. Gözgöze geldik ve yavaşça geçtim yanından.


Bizdeki cam silen çocuklar gibi bu çocukların da temel amacı para kazanmak :) Kendilerini metalik bir renge boyamışlar ve robot dansına benzeyen bir dans yapıyorlar. Çok sanatsal olduğunu söyleyemem ama ilginç :) En azından emek var. Gördüğümde takdir ettim. Ama para vermedim :)

Şehir yapısı düzenli demiştim. O konuya şöyle açıklık getireyim. Bir cadde bir yerde başlayıp dümdüz devam ediyor. Mesela İstanbul için uyarlarsak; Avcılar'dan başlayan bir aracaddenin Bahçelievler'e kadar gittiğini düşünün.İşte böyle bir şehir B. Horizonte. Bu düz caddeler belli noktalarda 6şarlı halde kesişiyor. İşte şehre alışkın olmayanlar için sorun burda başlıyor. Ben kalacağım yere giderken bu kesişen caddelerden karşıdan karşıya geçtim ve caddenin devamına gideceğime çapraz caddeye yürümeye devam ettim. 20 dakikalık bi yürüme sonrasında geldiğim yer bambaşka bir yerdi. Haritada nerede olduğumu bulamadım o derece. Adres sordum. " ooo, çok yanlış gelmişsin bilader" in portekizce mealini söylediler. Bir 30 dakika daha yürüdüm hostele varabilmek için.

Rio De Janeiro

Dünya'nın en renkli şehirlerinden biri. Belki de en renklisi. Dünyaca ünlü Copacabana ve İpanema plajları,Kurtarıcı İsa heykeli, Rio karnavalı (mart ayında giderseniz), samba barları,Maracana stadı mutlaka görmeniz gereken yerleri. Öncelikle bu yerleri anlatmakla başlayayım.

Copacabana ve Ipanema Plajları: Kumları temiz ve beyazdır. Plaj, belediye tarafından sürekli temizlenir.  Birbirine benzeyen iki plaj olmasına rağmen Copacabana'ya ulaşım daha kolaydır. Ancak İpanema'ya gitmeniz için metro + İpanema otobüsü aktarması yapmanız gerekir. Bu yüzden midir bilinmez İpanema daha sakin ve nezihtir. İki plaj da güzel olmasına karşın, deniz için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Zira deniz dalgalı ve serindir. Bir okyanusun taşıdığı tüm dezavantajları taşır. Kirli olmamasına rağmen sürekli dalgalı olduğundan , kumlar sürekli havaya kalkar. Su da yazın ortalarına kadar serin kalır. Bu nedenle Aralık'ta giderseniz serin suyla karşılaşma ihtimaliniz yüksektir.

İpanema plajının bölgesinde  mağazalar ve restoranlar bulunmaktadır.Bunlar turistik değil, bölge halkının gittiği yerlerdir. Turist sayısı, Copacabana'ya oranla çok daha azdır.



Copacabana'daki Yılbaşı Eğlencesi - Enteresan Bir Anı

Karnaval'dan sonra Rio'daki en büyük etkinlik. Oda arkadaşlarımızın hepsi plan yapmıştı. Ben de açıkçası bunu duyduktan sonra hiçbirşey yapmamaya karar vermiştim. Sonradan gelen Avusturyalı biri illa tutturdu gidelim diye. Ben de şartlarımı sundum. Ben dönelim dediğimde döneriz dedim. Kabul etti. Taksiyle gittik Copacabana'ya. Karnavalı aratmayacak bir kalabalık. İki sap yürüyoruz , satıcılar vs... yanımdaki eleman aşırı turist giyimli ve sarışın olduğu için sürekli bir şeyler satmaya çalışıyorlar. Satış yapanlar portekizce konuştuğu için adamların ne dediğini ben anlıyorum ama Avusturalyalı eleman anlamıyor.Neyse aradan biraz zaman geçti, yürümeye devam ediyoruz. İçki satan adamlardan biri Capirinha satmak istedi. Bizimki istemedi. Adam da beni göstererek demesin mi "O zaman sevgiline al" Her Türk genci gibi hassas olduğum bi nokta. Bir anda şimşekler çaktı beynimde. Bir 5 dakika kendime gelemedim. Yanımdaki anlamadığından benimle konuşmaya devam etti ama ben duymuyordum. İçime şüphe düştü, acaba yanımdaki kişi gay mi diye. Neden durup dururken böyle bir şey söylesin ki adam. Neyse plajda bir yere geçtik, artık saniyeler var yeni yıla girmeye. Elimde makine, geriye sayım biter bitmez fotoğraf çekmeye hazırlanıyordum. Tam 0'da çektim ve bir başka şokla karşılaştım.




Sonradan anladım ki oraya gelen Brezilyalıların büyük çoğunluğunu eşcinseller oluşturuyormuş. Adam da bize ondan öyle bir yakıştırma yapmış. Tabi bu durumdan turistlerin haberi yok.

Kurtarıcı İsa Heykeli:

Dağın tepesinde görkemli bir heykel. Yukarıya çıkmak için önce otobüse, daha sonra da teleferiğe binmek gerekiyor. Ancak bütün bunları yapmak 60 - 80 tl arası bir para tutuyor. Ben de hem macera olsun, hem de oraya vereceğim parayı başka yerlere kullanayım fikriyle dağa doğru çıkmaya başladım. 15 dakika çıktıktan sonra hem bakkala uğrayıp su aldım, hem de ne taraftan çıkılacağını sordum. Yolu gösterdiler ama yürüyerek çıkılmaz, çok uzak dediler. Ben de gidebildiğim yere kadar giderim dedim. Sıcaklık 30 dereceydi. Hem yokuş yukarı yol, hem havanın sıcaklığı beni epey yordu. 4-5 saat sonra tepeye vardım. Ancak vardığım yer İsa heykelinin arkasını gören bir yerdi. Hayal kırıklığı yani. Yanına gitmek için teleferiğe binmek şartmış. Ama o kadar yolu çıkıp da teleferiğe para vermek yine anlamsızdı.




Maracana Stadı

Dünyanın en büyük stadyumu, 180.000 kişi kapasitelidir. Daha sonra Fifa standartları gereği kapasitesi 90.000 kişiye düşürülmüştür.

Stada Brezilya'nın yerlisi arkadaşlarımla gittim. Ceplerim bayrak, kamera, telefon gibi şeylerle doluydu. Maç bileti için 15-20 kişilik bir kuyruk vardı. O ara benden okul kimliğimi istediler. Vermem durumunda bileti %50 indirimli alacakmışız. Ben de geçici kimlik belgesini verdim. O ara sıranın ortasından geçmek için müsade isteyen bir adam vardı. Bir girdi bir çıktı. Ben pasoyu verirken geçti durdu. Bir süre sonra baktım ki benim telefon yok. Hayatımda ilk ve şimdilik son kez bir eşyamı cebimden çaldırdım. Tabi bunda ceplerimin aşırı dolu olmasının ve telefonun kolay alınabilecek bir yerde durmasının etkisi büyüktü. Bu durumda 15 tl kar edeceğim diye 600 tl lik telefondan oldum ve brezilya'da kalan günlerimi hatsız- telefonsuz geçirmek zorunda kaldım. Brezilya'da yan kesicilere ve gaspçılara karşı dikkatli olmak gerekiyor. Sırada 15- 20 kişi varsa emin olun 10 tanesi ancak bilet aldı :)





Samba Bar

Samba şarkıları söylenen ve dans edilen  kapalı mekanlardır. Karnavaldaki yarı çıplak samba dansçıları maalesef buralarda yok. Bu beklentiyle gidiyorsanız gitmeyin yani :) Şarkı söyleyen bir grup var ve gelen insanlar dans ediyor hepsi bu. Ama içerisi tıklım tıklım. Hostelin düzenlediği etkinlikle geldim ve kesinlikle gruptan ayrılmamam gerektiğini söylediler. İçeride sorun değil de dışarısı gerçekten tehlikeli. Biraz uzaklaştığınızda bazı yan kesici tipli insanların bakışlarını üzerinizde hissediyorsunuz.

 Samba Müziği icra eden grup


Yılbaşı ve Karnaval Zamanı Otel ve Hostel Fiyatları - Yardımsever Brezilya İnsanları

Yoğunluk olduğu zamanlarda her ülkede olduğu gibi Brezilya'da da fiyatlar tavan yapıyor. Yılbaşı haftasını Rio'da geçirdim ve 10 günü 3 farklı hostelde geçirmek durumunda kaldım. Kimisi fiyatı 3 katına çıkarıyor, kimisi yılbaşı haftası kalacaksan en az 15 gün kalacaksın diyor. Bu durumda başka şansım yoktu. Yılbaşı haftası geçeceğim hosteli yakından seçtim. Öyle ki google map'ten bakmak bazen yanıltıcı olabiliyor. yürüyerek 15 dakika olan yola iki tekerlekli valizle geldiğimde halimden memnundum. Ancak yol bi süre sonra aranvut kaldırımlı taş bir yola dönüştü. Çantalar git gide ağırlaşmaya başladı. 30 dakika geçmişti ve o iki çantayla çok yavaş hareket edebiliyordum. Havanın da çok sıcak olduğunu belirtmeme gerek yok sanırım. Sonra bir anda Brezilyalı bir teyze geldi. Hiçbir şey söylemeden valizlerden birini aldı ve indirmeye başladı. İki valizi indirmek aşırı zor ve yorucuylen tek valiz oldukça kolaydı. Dolayısıyla yolun diğer yarısı 5 dakika sürdü. Ben tabi çok teşekkür ettim ama kadın için yardım etmek o kadar normal ki. Brezilyalı insanlar gerçekten çok yardımsever.


Paraty

Rio de Janeiro'ya otobüsle sadece 3,5 saat uzaklıkta bulunan bu küçük şehir görülmeye değer. Eğer Rio'dan Sao Paulo'ya otobüsle gidecekseniz, yolunuzun üstünde olan bu şehirde mutlaka birkaç gün kalın.
Şehrin eski yapılaşmasını Unesco korumaya almış.



Deniz kıyısı olan bu şehirde plaj yok ancak teknelerle koyları ziyaret etmek mümkün. Gittiğiniz koylarda Survivor'u aratmayan plaj manzaraları var.




Brezilyalı Arkadaşımla Buluşma - Bir başka enteresan hikaye


 Belo Horizonte'de tur şirketinde çalışan Brezilyalı bir genç vardı. Epey muhabbetimiz olmuştu. Ben ondan pek çok şey öğrenmiştim, o da benden. Son ayımda Brezilya'yı gezeceğimi öğrenince bana " bizim oraya gelince bizde kalırsın" teklifini yapmıştı.
Ben de onun olduğu şehre gitmeden önce onunla kontak kurdum. Otobüs durağına öğlen vardım. Çalıştığı için akşam gelecekti. Akşama kadar bekledim. Sonra telefon etti. Geldiğini ama beni bulamadığını söyledi. Ama bulunduğum yer o kadar küçüktü ki, gelip de beni bulamaması mümkün değil. En son "hangi kattasın" diye sorunca emin oldum bir terslik olduğuna. Otobüs durağında bekleyen bir grup Brezilyalı vardı. Oradaki siyahi bir teyzeye durumu anlattım. Arkadaşımla konuşmasını rica ettim. Şöyle bir konuşma oldu;

- Arkadaşınız sizi bekliyor nerdesiniz?

- Ne Sao Paulo mu? E burası Ubatuba!

Artık nasıl bir yanlış anlaşılma olduysa, yanlış şehre gitmişim. Tabi kalabalık içinde kendi aralarında konuşmalar;

- şuna bak sao paulo diye ubatuba'ya gelmiş, hahaha

Gibi konuşmalar. Ben de öncelikle düşen karizmamı toplamak için " Ben yanlışlıkla buraya gelmedim, bana Ubatuba dedi" dedim. Öyle ya ben Ubatuba diye bir şehrin varlığından bile haberdar değildim. Büyük ihtimalle soruyu yanlış sordum ya da beni yanlış anlayarak öyle bir cevap verdi. Daha sonra aynı grup kafa kafaya verip benim için bir çözüm arayışına girişti. En kolayını yapıp "Git bir Otelde kal" demediler.

- Otobüs durağına gitsin...
- Şimdi kapanmıştır orası...
- Saat 9 oldu, buralar da tehlikeli bu saatten sonra...

En sonunda bana " Bize gel, sabah erkenden taksiye biner durağa gidersin" dedi. Ben gerçekten böyle yardımsever bir halk görmemiştim.
Daha sonra tekrar aynı bayan geldi. "Bak istersen yine bize gelebilirsin, ama şuradaki beyefendinin evi durağa daha yakın. Daha az taksi parası ödersin. Ama sevgilisini bekliyormuş." dedi. Ben de kabul ettim. Taksiye bindim. Eşyaları yerleştirdik. Sonradan Rio'da yaşadıklarım aklıma geldi. Ya adamın sevgilisi erkekse. Aklımdan türlü olasılıklar geçti. O sırada Genç ve güzel bir bayan geldi. Taksinin ön koltuğuna bindi ve yola çıktık. Taksiciyle konuştular yol boyunca. Büyük ihtimalle benim durumumdan bahsetti. Ama olayda bir tuhaflık vardı.Adam binmedi taksiye. Yine aklımdan bir sürü şey geçti. Taksi eve varınca kadın direkt indi taksiden. Ben taksi parasını ödeyip bavulları alana kadar kadın köşeyi döndü. Dönsem mi dönmesem mi diye tereddüt ederken ben de döndüm köşeyi. Adam bizden önce eve varmıştı.Bizim taksi bavullarla dolu diye başka bir taksiyle gitmiş.

Bavulları eve bıraktık. Adam DJ çıktı. Önce bir restorana sonra da çaldığı yere gittik. Sonra bir taksi çağırdılar ve Sao Paulo'nun yolunu tuttum.










Sao Paulo

Tam bir memur şehri. Büyük yapılı binaları, sıcak ve kuru havasıyla sıkıcı bir ortamı var ve gezilecek çok da bir yeri yok. Ancak bir arkadaş ortamı burayı ilgi çekici hale getirebilir.Ubatuba'da buluşamadığımız arkadaşım beni otobüs durağından iner inmez aldı. Ancak yanlış anlamanın nasıl olduğunu çözemedik. Ubatuba demediği konusunda ısrar etti, ben de demiş olduğu konusunda. Neyse sonuçta iyi bir misafirperverlik örneği gösterdi.  Çalışmadığı günlerde beni gezdirdi, çalıştığı günlerde de ben gezmeye çalıştım. Ama gidecek fazla yer bulamadım. Bi akşam halı saha maçı yapma imkanım oldu. Tabi maçları burdan biraz farklı. Herkes sürekli koşuyor.

Bir akşam da Türk gecesi yaptım. Tüm yemekleri çorba dahil (yanımdan getirdiğim ezogelin) köfte (yanımdaki köfte harcıyla) ve karnıyarık yaptım.Hepsini silip süpürdüler. Yanımdaki bayrağı da salonun duvarına astım.



Sebze - Meyve Pazarı

Ülkenize değişik türde sebze - meyve götürmek istiyorsanız buraya mutlaka uğrayın. Envai çeşit meyveyi burada bulabilirsiniz.

Orada tatmanıza da izin veriyorlar. Bu konuda çekinmeyin. Hiç bilmediğiniz bir meyveyi yiyorsunuz sonuçta.Ben 1-2 kilo satın alıp getirdim.


Botanik Bahçe

Öyle ahım şahım bir yer değil lakin gidilecek yer olmayınca ne yapacaksın?



Porto Alegre

Porto Alegre'nin farkı, Brezilya'nın oldukça güneyinde olması, sosyalist enternasyonel'e ev sahipliği yapmış olması ve buradaki halkın sarışın olması. Evet halkın çoğu sarışın ve ilçe isimlerinde "Novo Hamburgo" gibi isimler mevcut. Buranın, zamanında Alman göçmenlerce tercih edildiğini tahmin etmek çok da zor olmasa gerek.






Şehrin değişik bir havası var.Ancak uzak ve ulaşım pahalı. Bu nedenle gidilmesini çok da önermiyorum.



Vize Süresinden Fazla Kalmak

Bulunduğum yere yakın konsolosluk olmadığı için vize işini çok sallamadım. Aslında vize işi ciddi bir konuymuş. Bazı ülkelerin ciddi yaptırımları olabiliyormuş. Normalde Brezilya'da 90 gün vizesiz kalabiliyorken ben 183 gün kaldım. Son haftamda stres bastı tabi. Bari görevliye, bilmiyormuş gibi yapayım dedim. Görevli baktı pasaportuma. Birden bire telaşlandı ve polisi çağırdı. Artık sonumun geldiğini düşündüm, buraya kadarmış :)
Şaşırmış gibi yaptım ve vizenin kendi kendine uzadığını sandığımı söyledim. O sırada görevli bazı işlemler yapıyordu.
- "Şimdi ne olacak? " diye sordum.
- "Ceza ödeyeceksin." dedi görevli.

Şimdinin parasıyla 700 tl lik bir ceza. Tam cüzdanımda kalan son paraları verecektim ki görevlinin son cümlesiyle rahatladım.

- Bir dahaki gelişinde ödeyeceksin.

Bir yolculuk daha bitmişti.Brezilya'da çok güzel insanlarla tanıştım ve güzel anılarım oldu. Ama bunda halkın arasına karışmamın etkisi büyüktü.

22 Mayıs 2012 Salı

Malta - Hem Eğitim, Hem Tatil, Hem Eğlence

Dil Öğrenmek İçin Malta Uygun Mudur?

Dil öğrenmek isteyen pek çok insandan duyduğum ilk soru. Aslında kişiden kişiye değişir bu. Ben hem Londra'da, hem de Malta'da eğitim almış biri olarak ikisinin karşılaştırmasını rahatlıkla yapabiliyorum. Birbirine zıt iki ülkenin karşılaştırmasını gördüğünüzde, doğal olarak diğer dil öğrenme bölgelerini de kafanızda canlandırabilirsiniz.

Malta vs Londra
( Bu kıyaslamayı kendi deneyimlerime göre yapıyorum. Kişiden kişiye bazı görüşler değişebilir ve sadece öneri maksatlıdır.)
* Malta hem tatil yapabileceğiniz, hem eğlence mekanlarında doyasıya eğlenebileceğiniz, hem de sınırsız insanla tanışabileceğiniz bir yerdir. Oysa ki Londra'da  eğlence kısıtlıdır. Kursta genellikle sınıfınızdaki insanlarla tanışırsınız, parklara ve publara gidebilirsiniz.

* Malta'da yazın hava çok sıcaktır. 30 derece civarında güneşli bir hava ve güzel plajlar vardır. Londra ise genellikle yağmurludur ve Lonra'da deniz yoktur.Ancak çok güzel parklar mevcuttur.

* Malta'da ingilizce kursları ve konaklama, Londra'ya oranla oldukça ucuzdur.

* Malta'da gece hayatı, Lonra'ya oranla çok daha keyifliir.

* Londra'da britanya aksanlı, gerçek İngilizce konuşulur. Malta'da ise anadil maltaca olmasına rağmen herkes İngilizce bilir, fakat malta aksanı vardır. Lakin İngilizceleri kusursuzdur ve aksanları sizin İngilizcenizi etkilemez. Yıllarca kalmadığınız sürece.

Önerim ise, eğlenirken öğrenenlerin Malta'ya, kendini diğer olaylardan soyutlayıp sadece dil öğrenmeye odaklanmak isteyenlerin ise Londra'ya gitmesi. Şimdi sıra geldi Malta'yı anlatmaya;


Nerede Kalınır?

Genellikle öğrenciler Hostel adı verilen öğrenci yurtlarında kalır. Aile yanında kalanlar da vardır. Ancak insanlarla tanışmak için ki bu dilinizin gelişmesinde en büyük etken vardır, 3-4 kişilik hostel'de kalmanızı öneririm.

Çok Sayıda İnsanla Tanışmanın Formülü

Az önce anlattığım gibi fazla sayıda insanla tanışmak, daha fazla İngilizce konuşmanızı ve dolayısıyla daha fazla pratik yapmanızı sağlayacak. Bunun ilk yolu da öncelikle varsa çekingenliğimizi ülkemizde bırakıyoruz. En azından bizimle konuşmak isteyenlerden kaçmayacak kadar. Çünkü dediklerimi yaparsanız aya 50 - 100 kişiyle tanışmamanız için hiçbir sebep yok.

* Oda arkadaşlarınızla samimi olun. Oraya ilk gittiğinizde sizden daha önce adaya gelmiş kişilerin mutlaka bir arkadaş grubu vardır. Kahvaltıda yanlarına oturun, plaja beraber gidin. Çağırmasa bile peşine takılın. Sınıf arkadaşlarınızı dışarda bulmanız kolay değil ama oda arkadaşınız hep elinizin altında. Gittiği yerde mutlaka arkadaş canlısı insanlar olacak. Muhabbet etmekten çekinmeyin.

* Sınıf arkadaşları yukarıda da söylediğim gibi; samimi olmadan dışarıda bulmak zordur. Ancak eğer sınıfta bir grup varsa bu grupta yer almak, derslerden sonra gezmek anlamına gelir. Eğer grup yoksa onlara beraber bir yerlere gitmeyi teklif edebilirsiniz ancak böyle bir durumda önceden planınızı, organizasyonunuzu yapmak durumundasınız. Yaparsanız da bundan sonrakileri de yapmak durumundasınız. Ben o olayları hep başkalarına bırakmıştım ama zevkli olabilir tabi.

* Gece tüm öğrencilerin gittiği gece klüplerine ve barlara gidin. Tanıdığınız bir kişiyi görürseniz yanına gidin, yanındakilerle de tanışırsınız.

* İtalyanlar genellikle İtalyanca konuşurlar ve birbirleriyle takılırlar. Malta'da haziran ayında çok fazla İtalyan öğrenci olur. İtalyanların bol olduğu bir gruba girerseniz, grupta İtalyan olmayan az sayıdaki kişi, sizinle tanıştığına çok memnun olur.

Bunları doğru bir şekilde uygularsanız ve 2-3 ay kalırsanız o kadar çok insanla tanışırsınız ki, bir süre sonra tanıştığınız kişilere ilk soracağınız soru " Ne kadar süre daha buradasın" olur. Ertesi gün gidecek bir insana zaman harcamak sıkıcı olabiliyor :)


Ne Kadar Kalmalı?

Aldığınız eğitimin size faydalı olmasını istiyorsanız, en azından 2-3 ay arası kalmanızı öneririm. Fazlası sizi sıkabilir. Ancak 3 ay kalmanız sizi İngilizce'de en azından 1 level atlatacak, konuşmanızı hissedilir derecede akıcı kılacaktır. Avrupalılar genellikle 3 hafta kalıyor ancak bu onların kolay ve ucuz ulaşımı ve olaya tatil gözüyle bakmalarından kaynaklanıyor.

Ne Yenir Ne İçilir, Günlük Ne Kadar Harcanır?

Öncelikle sizlere kötü bir haberim var. Malta'da malta eriği yok.Böyle bir beklentiyle gitmeyin.

Farklı bir yemek istiyorsanız Tavşan yemeği lezzetli ve farklı bir yemek olarak denenebilir. Patatesli Tavuk yemeği gibi bir yemek  ancak tavşan eti, tavuk etinden biraz daha lezzetli. Onun dışında ülkede italyan,ispanyol,türk ve uzak doğu restoranları mevcut. Bizden farklı olarak tavuk döner, et dönerden daha pahalı. Bazı Türk restoranlarında Türkiye ligi maçları izlenebiliyor. Dikenli bir kaktüs meyvesi var, işte ona dikkat etmenizi öneriyorum. Dikenleri o kadar ince ki, battığında dikeni görüp de çıkaramıyorsunuz.

İçecek olarak da hafif acı, sarımsı bir gazozları var. Denenebilir.

Ülke gıda bakımından pahalı bir ülke. Çünkü her şey ithal. Yabancılarla birlikte takılıp onlarla yemek yemek, günde 100 tl den fazla harcamanıza sebep olur. Böyle bir bütçeniz varsa problem yok. Ancak ben 3 ay kaldığım ve aileme fazla yük olmak istemediğim için genellikle yemeğimi kendim yaptım. haftada 2-3 kere dışarda yedim. Tabi genelde fast food'larda. Eğer benim gibi ekonomi yaparsanız günde 50 tl yeterli olabilir. Yazın gidecekseniz en çok suya para harcayacaksınız zira musluk suları içilmiyor ve pet sular epey pahalı.

Gezilecek Gidilecek Yerler


                                                             Gozo ve Comino adası,



                                                                         Blue Grotto



 
                                                                             Valetta


                                                                          Rinella Kalesi


18 Mayıs 2012 Cuma

Barselona

Barselona


Avrupa'da bazı şehirler vardır ki,interrail turuna çıkılıyorsa mutlaka gezilip görülmesi gerekir.İşte Barcelona,bu şehirlerden biridir.İklimi,insanları,tarihsel yapıları ve ulaşım rahatlığıyla şimdiye kadar gördüğüm en güzel şehirlerden birisidir.
Konaklama: Eğer tek başınıza gitmiyorsanız,hostel yerine hotelde kalmanızı öneririm.Çünkü şehirde ucuz ve kaliteli hoteller mevcut.Büyük hoteller zinciri ibis hotel'in odaları bile 60 euro civarında.iki kişi bir odada kaldığınızı düşünürseniz kişi başı 30 euro düşer.merkeze yakın bir hostel ücretinin 25 euro olduğu göz önüne alındığında,hotelde kalmak daha iyi bir fikirdir.
Ulaşım: Barcelona'da iki havaalanı bulunmakta.biri Reus,diğeri ise Girona.Türkiye'den kalkan hemen hemen tüm havayolları,reus havaalanına gider.Ancak Türkiye'den uçuşu bulunmayan ucuz havayolları girona havaalanına inmekte.İkisi de merkezde değil,otobüse binmek gerekiyor.Aşağı yukarı 45 dk-1 saat sürüyor.
İstanbul-Reus arası uçuş yapan havayolları : spanair , vueling , thy
İnterrail yaptığım zaman,Paris'ten Barcelona'ya trenle gitmeyi zaman kaybı olarak görmüştüm.Çünkü arada uğrayacağım bir şehir yoktu.Bu nedenle Paris-Barcelona arası ryanair ile uçmuştum.Kendi yaptığımı sizlere de öneriyorum.Uzak mesafeleri tren biletiniz olsa dahi ucuz uçaklarla gitmeniz hem zamandan,hem de enerjinizden tasarruf etmenizi sağlayacak.Erken rezervasyon sayesinde Paris'ten Barcelona'ya 20 euro'ya uçmuştum.
Bu sebepten dolayı Barcelona tren garı ve İspanya trenleriyle ilgili bilgi veremeyeceğim.
Görülmesi Gereken Yerler:Şehrin hemen hemen her yerini gördüm.Gerçekten çok büyük bir şehir.En az 5 gün ayırmanızı tavsiye ediyorum.
Şehir güzel yapılarıyla dikkat çekiyor.Bu eserlerin çoğu,mimar Gaudi tarafından yapılmış.Hepsi birer şaheser
Park Güell: Gittiğinizde büyüleneceğiniz bir yer.Fotoğraflar burayı anlatmaya gerçekten yetmez.Yalnız buraya gündüz gitmeniz gerekiyor.Ulaşımı biraz uzun sürdüğünen,yola erken çıkmaya bakın.Ayrıca ares sormak isterseniz de türkçedeki gibi söylemek yerine "parq ğell" şeklinde telaffuz edin,yoksa anlamıyorlar.
                                                             
La Sagrada Familia:Dünya'nın en büyük ve görkemli katedrallerinden biri.Yapımına yaklaşık 200 sene önce başlanmış.Yine Antoni Gaudi tarafından planlanmış.200 senede bitirilecek olması yine kendisinin fikriymiş.Sormuşlar "200 sene biraz uzun değil mi?"diye.O da şöyle cevap vermiş "sipariş verenin acelesi yok ki"
Aslına bakılırsa 200 senede bitecek olması,o zamanki teknolojiye göre planlandığında ortaya çıkmış.Şu an yapımı ağırdan alınmakta.Bitirilirse hem 200 senede inşa edilme ünvanı olmayacak,hem de inşaat bittiği için eskisi kadar ilgi görmeyecek.





Las Ramblas: İstanbul'daki İstiklal Caddesini andıran uzun ve kalabalık bir caddedir.Alış veriş dükkanları,kostümlü insanlar,eğlence yerleri,restorantlar,barlar,hepsi mevcuttur.Burada kostümlü insanlara ayrı bir parantez açmak istiyorum.Bu caddenin bir bölümünde kostümlü insanlar bulunmakta.Gerçekten de başarılı kostümler,kimi yaratık olmuş,kimi lorel hary,kimi melek kimi ağaç.Onlarla fotoğraf çektirmek için 1 euro vermeniz gerekiyor ama gerçekten başarılı kostüm ve makyaja sahip oldukları için bu rakam çok da fazla gelmiyor.


Görülmesi gereken diğer yerler,Tibidabo(lunapark),Montjuic (kale),La Pedrera,Barcelona Futbol müzesi ve camp neu,picasso müzesi ve daha burada yazamadığım pek çok yer.
Güvenlik: Şehir genel olarak güvenli.Ancak hırsızlık olayları çokça yaşanmakta.Çantanıza dikkat edin ve dışarda sırt çantası yerine bel veya askılı çantaları tercih edin.Paranızı cebinizde değil,bu çantalarda taşıyın.Plajda eşyalarınızın başında mutlaka birini bırakın.
İklimi: Eğer İstanbul'dan gidiyorsanız,pek bi sıcaklık farkı hissetmeyeceksiniz.Ancak Fransa,Almanya gibi İspanya'ya nazaran daha soğuk bir ülkeden gidiyorsanız,sıcaklık 10 derece kadar farkedecek.Ekim ayına kadar Barcelona'da denize girilebiliyor.
İnsanları:Katalanlar gerçekten sıcak ve yardımsever insanlar.Adres sorduğunuzda size elinden geldiğince yardımcı oluyorlar.Hostelin adresini sorduğum kişi beni o adrese kadar götürmüştü.hem de 10 dk fazladan yürüyerek.
Alış Veriş:Hediyelik eşya alacaksanız,merkezi yerlerden almayın.Oralar turist kazıklamak içindir.Ayrıca bu yerlerde çalışan bazı Pakistanlılar Türkçe konuşarak sempatik olmaya çalışacaklar.Gaza gelip 3 euroluk şeyi 15 euroya almayın.Mutlaka aynı ürünün başka dükkanda kaç para olduğuna dikkat edin.Ürünlerin arkasında "made in china" veya "prc" yazmamasına özen gösterin.Böyle yerlerde her zaman pazarlık yapın.



15 Mayıs 2012 Salı

Güney Afrika - Cape Town Gezisi

 Neden Cape Town?
İlk önce "Neden Cape Town" sorusunun cevabını vereyim. Seyahat amacım farklı kültürler, insanlar ve coğrafyalar tanımak. Bir çok farklı bölgeye gittikten sonra Afrika kıtasına gitmemek olmazdı. Ufak bir araştırma yaptım ve bana en uygun yerin Cape Town olduğuna karar verdim. Hem Avrupa gibi modern bir şehir, hem de Afrika kıtasının kültürünü en güzel biçimde yansıtıyor.Ayrıca güney yarım kürede olması, kışın güzel bir tatil yapmanıza olanak sağlıyor.

Ulaşım
Bulabildiğim en ucuz ve uygun bilet Emirates Havayollarıydı. Hem ucuza giderim, hem de Dubai aktarmalı olduğundan, oradan alışveriş yaparım diye düşündüm. Yalnız 2009'da uyguladıkları "8 saat ve üstü aktarmalara bedava konaklama ve vize" uygulamasını bırakmışlar. Ancak Dubai Havaalanı'nda çok sayıda freeshop var. Ayrıca ücretsiz laptop şarj ve kablosuz internet bölümü var.3-4 saat çok rahat geçiyor. Sonrası biraz sıkıntı. Ben daha önce olan uygulamadan ötürü konaklarım düşüncesiyle 14 saatlik aktarma süresi seçmiştim. (aktarma saatini , uçuşları seçerken belirliyorsunuz)  Ancak 2 saat de yapmak mümkün 8 saat de.



Uzun yolculuğun ardından Cape Town'dayım

Nihayet Cape Town'a vardım.Bildiğiniz gibi Güney Afrika Cumhuriyeti bizden vize istemiyor. Tabi 30 gün ve daha kısa olan seyahatler için geçerli. Yalnız yanınıza dönüş biletinizin bir çıktısını alın. Ben almayı unutmuşum, cep telefonuna gelen mesajı gösterdim. Neyse ki sorun çıkmadı.

Bu arada, Cape Town'a gitmeyi düşünüyorsanız bir tavsiye. Otelinizin "Long Street" e yakın olmasına dikkat edin. Zira şehrin kalbi burası. Gece geç saatlere kadar hayat devam ediyor.  Ayrıca Güney Afrika kültürünü yaşatan, el yapımı güzel hediyelik eşya bulabileceğiniz "Green Market" pazarı da yine Long Street'e yakın bir yerde kuruluyor. Green Market demişken, gerçekten çok güzel hediyelik eşyalar var, yalnız sıkı pazarlık yapmadan hiçbir şey almayın. Zira fiyatları hep yüksek söylüyorlar.

Güney Afrika Mutfağı

Antilop, timsah, deve kuşu gibi farklı hayvanların etlerini Güney Afrika Mutfağı'nda bulabilirsiniz. Long Street'deki "Mama Africa" restoranını öneririm. Gerçekten lezzetli ve kaliteli yemekleri var.

En çok timsah etini merak ettiğinizi tahmin edebiliyorum. Tavuk etinin daha sert ve lifli olanını hayal edin. Sunumu da şiş kebap tarzında. Yanında farklı afrika mezeleri ve pilav ile süslenmiş

Bu fotoğraf, benim Mama Afrika'da önüme gelen tabak. Alıntı bir fotoğraf değil yani. Yanındaki mezeler neredeyse tuzsuz. Ancak et ile birlikte güzel gidiyor.
Sadece timsah değil de, diğer çeşitleri bir arada tatmak isterseniz Mixed Grill (karışık et) isteyin. O zaman Yukarıda saydığım farklı etlerin tamamı gelecek.

Yine aynı cadde üzerinde Ethopya yemekleri yapan bir restoran vardı. Onu da denemek istedim. Ancak Güney Afrika Mutfağından çok farklı bir tarz ve lezzet. Yine de denemekte yarar olduğunu düşünüyorum. Ne de olsa buraya farklı şeyler denemeye gelmedik mi?


Elimde tuttuğum ve yemeklerin altına serili süngerimsi , bir çeşit ekmek. O küçük porsiyonlar da yemek :) Çatal falan yok :)  Karışık söylediğinizde böyle geliyor ancak bu yemekleri tek tek de sipariş etmek mümkün. Ancak yine bu şekilde geliyor.

Afrika yemekleri sevmeyenler ve fast food'dan vazgeçemeyenler için şehirde bol miktarda mc donald's ve kfc bulunmakta. Ancak ben size Debonairs Pizza'yı öneririm. Kat kat hamurun içinde de dışında da malzeme ve sos var. Yediğiniz hiçbir pizzaya benzemiyor. Mutlaka gitmenizi tavsiye ederim.

Görülecek Yerler

Gidilecek, görülecek gerçekten çok yer var Cape Town'da. Bunlardan ilk akla geleni tabi ki güney afrika'nın en güney ucu olan ümit burnu.


Hemen yakınında da Boulders beach (penguenler plajı) var. Zaten ümit burnunun denize yakın tarafını, tepesindeki deniz fenerini ve boulders beach'i bir gezi paketiyle yarım günde görmek mümkün.

Penguenler ısırır mı?
Boulders Beach'e girmek ayrıca paralı.Ancak şanslıysanız penguen görmek için içeri girmenize gerek yok. Ben şanslıydım ve girişin önündeki duvarın dibinde bile penguenler vardı. Elimi uzatsam dokunabileceğim uzaklıkta. Bende de her Türk gibi dokunma isteği uyandı. Elimi yaklaştırdım, hayvanda hareket yok. Biraz daha yaklaştırdım, yine bir hareket yok.Tam dokunacakken gagasıyla öyle hızlı bir ısırma teşebbüsünde bulundu ki, o hayvandan bunu beklemezsin. Neyse ki gagasının üst kısmı elime çarptı ve yaralanmadım :)
                                          Beni ısırma teşebbüsünde bulunan penguenin fotoğrafı.

Robben Island

Eski hapishanesi, şimdinin müzesi. Nelson Mandela ve daha onlarca kişi bu hapishanede yatmış. Hapishanede ne işim var diye düşünebilirsiniz ancak öyle bir organizasyon ayarlanmış ki, o insanların çektiklerini hissedebiliyorsunuz.Bunun da en büyük sebebi, Robben Island'da rehberlik  yapan herkes bir zamanlar o hapishanede mahkum olarak bulunmuş kişiler.

Ayaktaki siyahi adam, Nelson Mandela ile aynı koğuşu paylaşmış. Başından geçen tüm olayları, sanki dün yaşamış gibi aktarıyor. Ayrıca adanın her yerini karış karış gezdiriyorlar ve yaşadıklarını anlatıyorlar.

 Table Mountain ( Masa Dağı)

İnanması güç ama bu dağın tepesi dümdüz.


Teleferikle çıkılıyor. Dünya harikası olmaya aday. Ayrıca aşağıya baktığımızda güzel bir manzara bizleri bekliyor. Yukarısı dümdüz ve öylesine büyük ki, gezmek iki saatten fazla sürüyor. Dağın tepesinde restoranlar var. Ancak fiyatlar biraz pahalı.



Seal island ( Fok Adası)


Fok balıklarıyla dolu bir ada. Bu adaya yapacağınız ziyaret, yalnızca adanın çevresinde dönen bir tekne turu. Ancak foklara 20 metre kadar yakınlaşabiliyorsunuz.


Cape Town Stadyumu








Ajax Cape Town takımının maçlarını oynadığı stad. Biletleri gerçekten çok ucuz. Stad da dünya kupası için inşa edildiği için oldukça lüks.



Cape Town Şehir Tur Otobüsü ( City Sighseeing Bus)

Cape Town'da tek biletle tüm şehri gezebileceğiniz tur otobüsleri mevcut.Bu otobüslerin kullandığı iki rota var. Kırmızı ve mavi. İlk binişinizde size harita ve kulaklık veriliyor. Geçtiğiniz her yerle ilgili bilgi bu kulaklıklardan size veriliyor. Türkçe dil seçeneği de mevcut. Hemen hemen tüm turistik bölgelere bu otobüslerle gidilebiliyor.

1 Aralık 2010 Çarşamba

ORTA DOĞU GEZİSİ

Ön Hazırlıklar

Orta Doğu'ya gitme fikri vizelerin kalkmasıyla beraber oluşmaya başlamıştı ancak esas kararımı,ulaşımın ucuz ve ülkeler arası mesafenin kara yolu ile 2-4 saat olduğunu öğrenmemle kesinleştirdim.Hemen otel ve uçak rezervasyonlarımı yaptım.Otellerin adreslerini yazdım ve google maps'tan bulunduğu konumların krokilerini çıkardım.
Planım şu şekildeyi;Hatay-Halep - Şam - Ürdün - Petra - Beyrut - Hatay

Hatay'da akrabalarım olduğundan dolayı oraya uçtum.Size de tavsiye ederim.Sınırdaki taksilerle 30 tl gibi bir fiyata ve 2-3 saat gibi bir sürede Halep'e gitmek mümkün.

Halep'e Gidiş

Halep'e varmak 3 saatten az sürüyor.Bu sürenin önemli bir kısmı pasaport kontrollerinde geçiyor.Kontrol noktalarında doldurmamız ve onaylatmamız gereken bir form var.Doldurup pasaportumla birlikte verdim.Burada Arapların kısmı ile bizimkini ayrı.Ne alaka bilmiyorum ama Diplomats yazan bölüme gitmem gerektiğini öğrendim.Türklere o bölümden hizmet veriliyormuş.Doldurduğum ve onaylattığım formu Suriye'den çıkana kadar saklamam gerektiğini söylediler.Sınırda ayrıca tl'lerinizi suriye pounduyla değiştiren aamlar var.Bunlar 1 tl'ye karşılık 31 suriye poundu veriyorlar.İyi fiyata veriyorlar yani,eğer Türk lirasıyla geliyseniz buradan almanızı tavsiye ederim.Suriye'de döviz büroları 29 pound ve halk ise 27-26'dan sayıyor tl'nizi.En güzeli tüm parayı dolar yapıp öyle yola çıkmak.Ben tl alarak hata etmişim.Otelim merkezde olduğundan dolayı merkezde taksiden inip otelime yerleştim.

Halep
Eşyalarımı bırakıp hemen dolaşmaya çıktım.Osmanlı'nın Halep'teki kalesine gittim.Merkezden yürüyerek 15 dakika.Kale , şehrin ve çarşı'nın göbeğinde.Halep'te görülebilecek en güzel yerlerden biri.Yalnız böyle edim diye yüksek beklentilerle gitmeyin.Halep'i baz alarak kurdum bu cümleyi.
Şehir ufak bir şehir,taksi yerine yürüyerek gitmeyi tercih ettim.

Kale'nin dışarıdan görünüşü çok heybetli.İçi de görmeye değer.İçeride girmenizi engelledikleri hemen hemen hiçbir yer yok.Tümünü gezmek için 2 saatinizi ayırmanız gerekiyor.
Çok temiz,titiz biriyseniz Suriye'ye gitmenizi tavsiye etmem.Çünkü pek de steril koşullar olmadığını belirtmem gerekiyor.Temizlik manteliteleri farklı çünkü.Dönüş yolunda yumuşak şekerleme satan bir adam gördüm.El arabasında satıyordu,şekerlerin üstü falan açık.Ama adamın elinde de peluş toz alıcı var.Tozlarını alıyor yani.Adam kendince temiz.Dediğim gibi mantalite farklı.Biraz ilerde dönerci buldum,döner alayım dedim.Adam döneri eliyle koyuyor.Öyle elinde eldiven falan da yok.
Akşam yemeği için bir restorana gitmeye karar verdim.En azından farklı bir yemek yerim umuduyla.Vişne Kebabı'nın meşhur olduğunu söylüyorlardı.Benim şöyle bir felsefem var.Eğer bir şey güzelse,damak zevkimize kültürümüze uyuyorsa,biz bu şeyi mutlaka İstanbul'da görürüz.Güzel bir şeyse ve tutulacaksa gelir mutlaka.Ben bunu biliyorum ancak değişiklik olsun,gelmişken yiyeyim diyerek sipariş ettim.
Sonuçta böyle bir şey geldi karşıma.Vişne suyunun içinde misket köfteler.İlk bir kaç lokma güzel geldi ancak bir süre sonra vişne suyu baymaya başladı.Zar zor bitirebildim.Yanında kola ve 2 adet içli köfteyle birlikte 15 tl gibi bir fiyat ödedim.





Şam'a GidişErtesi gün erkenden yola çıktım Şam'a gitmek için.Önce taksiye binip otobüs garında inmek gerekiyor.Orada çeşit çeşit otobüs firmaları ve şehirlerarası taksiler mevcut.Bu arada Orta Doğu'da en dikkat etmemiz gereken şey taksiler.Kesinlikle taksimetreye uymuyorlar,hatta söylemezseniz açmıyorlar bile.Taksi bekledim,içinde yolcu olan bir taksi durdu önümde.Bindim,o yolcu az ilerde indi.Taksilerde yolcu olması farketmiyor.Eğer gideceğiniz yerler tam ters istikamet değilse önce onu bırakıp sonra taksimetreyi sıfırlayıp sizi gideceğiniz yere bırakıyor.Ama dediğim gibi taksimetreyi sıfırlamasını kendiniz söylemelisiniz.Yoksa içlerinden öyle bir şey gelmiyor.Fazla bi yol gitmedik,bagajımı almak için indim,döndüğümde taksimetreyi sıfırlamıştı :) İşlerine gelince çok güzel sıfırlıyorlar taksimetreyi.Ben de bakmamışım ne kadar olduğuna.Eğer yüksek bir fiyat söyleseydi çingenelik yapacaktım,hatta polis çağıracaktım.Çünkü polislerden çok korkuyorlar.100 suri deyince hesap yaptım kafamdan.3 tl ediyor.Değmez diye düşündüm ve verdim parayı.Daha sonra otobüs firmasına girdim,yakın saatte kalkan bir firma buldum.250 suri'ye aldım bileti.

Halep Şam arası otobüsle 4 saat sürüyor.Ancak Hamra isimli bir şehirde mola veriyor,sakın orda inip de Şam'a geldim zannetmeyin.Mola yerinde biletteki kuponu vererek bedava çay içebiliyorsunuz.Bunu otobüste yanımda oturan arap arkadaştan öğrendim.Yoksa kendim çözmem mümkün değildi.İlk kez gittiğim bir bölgede bu kadar dil problemi çektim.Şam'a geldim ve taksiyle otelime gittim.Buradaki taksilerle fiyatta önceden anlaşmak gerekiyor.Taksimetreyi aç dediğimde "la müşkül" (gerek yok) dedi.Fiyatta anlaştık.Meğer gideceğim yer taksiyle 4 dakika sürüyormuş.Tabi normalde taksimetrenin yazacağı fiyatın 10 katı kadarını vermiş oldum.Otelime yerleştim ve dışarıyı gezmek için çıktım.

ŞamŞam Halep'ten biraz daha modern ve gelişmiş bir şehir.Ancak ulaşım biraz daha zor.Ne demek istediğimi birazdan anlayacaksınız.

Taksiye binip beni Çarşı'nın önünde indirmesini istedim.Buradaki Çarşı,Sultan Abdülhamit zamanında inşa edilmiş.Ancak hâla Şam'ın en önemli merkezi.Araplar dediğim gibi her şeyi elleriyle koymaya alışmışlar.Dondurmayı da elleriyle koyuyorlar.Neyse ki bu sefer elinde eldiven var.Çarşı tıpkı bizim Kapalı Çarşı'ya benziyor.Çarşı'nın sonuna kadar yürüdüm.Etrafta eski yunan şehir kalıntıları var.Görülmeye değer.Şam'da da bütün şehir merkezini yürüyerek gezmek mümkün.


Derken sokakta pervaneli uçan balon satan çocuklar gördüm.Alayım hem çocuklara yardımım dokunsun hem de yeğenimi sevindireyim dedim.Bir baktım ki çocuklar kendi aralarında türkçe konuşuyorlar.Sohbet edip balon aldıktan sonra yoluma devam ettim









Bu kısımları görülmeye değer ancak hava kararana kadar.Hava karardıktan sonra hiçbir güzelliği kalmıyor.Sonbahar ve kış aylarında gidildiğinde erken kalkmakta fayda var.



Şam'dan Amman'a gidiş

İlk kez bir arap ülkesinden başka bir arap ülkesine geçeceğim için biraz tedirgindim.Sonuçta pasaport işlemleri vs... var ve bu işlemleri yaparken bu sefer yalnızım.Taksi durdu önümde,ama içi dolu.Böyle bi saçmalık var burda,gideceğiniz yön aynıysa dolu taksiler de alıyor sizi.Az ilerde diğer yolcuyu indirdi.Biz de gara doğru evam ettik.Bu arada taksiciler konusuna yine değinmek istiyorum.Size dostmuş gibi görünmek isterler,kanma arkadaş.Muhabbet açıp dikkatinizi dağıtmak isterler,inanma arkadaş...

Otogara gelir gelmez yardımsever! bir arap kardeşimiz elimdeki çantayı aldı ve "nereye gideceksin" diye sordu.Amman der demez hızlı hızlı yürümeye başladı,ben de peşinden gittim.Bir otobüs firmasına girdi,çıktı ve bana en erken otobüsün 2 saat sonra oluğunu söyledi.Taksiyle gitmemi önerdi.Akabinde garda tanıdığı bir taksiciye götürdü beni.Kaç para olduğunu sordum.600 dedi.Bizim paramızla 20 tl.Otobüs bunun yarı fiyatı olsa en iyi ihtimalle 10 tl olacak,bi ton kalabalık,kalkmasını bekle,molasına katlan,pasaportta kimse yardım etmesin vs... bana taksi daha mantıklı geldi.Bindim taksiye.

Taksici pasaport işlemlerini yapacağını söyledi.Ben de beklemeye başladım.Yarım saat oldu,bir saat oldu,adam ortada yok.Bagajımı da kilitlemiş,zaten pasaportum da onda.Yani çaresiz bekliyorum.Kendi pasaportunu a arabada bırakmış.O biraz içimi ferahlattı.Aksi bi durumda polise adamın pasaportuyla gitmem yeterli olacaktı.1,5 saat sonra geldi beyefendi.Meğersem müşteri arıyormuş.3 kişi bulmuş öyle gelmiş.
Neyse ki sabırlı bir insanım,kavga çıkmadan yolumuza devam ettik.Eski model bi araba.Radyoyu bi frekansa ayarlamış,sürekli arapça iç burkucu bir melodi.İçim bayıldı.Bi anda cep telefonumdaki fm transmitter özelliği aklıma geldi.Çaktırmadan telefondan Britney Spears'ın bi şarkısını açıp telefonu sola doğru çevirdim.Yavaş yavaş hoparlörlerden Womanizer isimli parça çalmaya başladı.Tabi araya frekans karışmış gibi yaptım belli olmasın diye.Aslında Tarkan çalacaktım da,herif mevzuyu çakar diye denemedim :) Adam şaşırdı tabi,hemen frekansı değiştirdi.5 dakika bekleyip fm transmitter'in frekansını değiştirdim.Yine araya hat girermiş gibi oldu ve adamımız radyoyu kapattı :) Böylece adamdan da intikamımı almış oldum.
Başıma gelen trajikomik olay:
Sınıra gelmeden önce duty free de durmasını rica ettim.durduk ,alış verişimi yaptım.Bir çıktım ki bizim taksici kapalı bagajı eliyle açmaya çalışıyor.Durumu anladığım anda şok oldum. Adam anahtarı bagajın içine atıp bagajı kapatmış! Arka koltuğu sökmemiz gerekiyo.Nerden denk geldim böyle bi mala diye ordan oraya yürüyüp duruyorum.Güneş de beynimi pişiriyo o sırada.Gitti bi yerlerden vida anahtarı bulmaya,yarım saat sonra geldi,bi baktık 1 numara küçüğünü almış.Gidip 3-4 tane getirsene! Diyorum ya mal olana denk geldik diye.Gitti yarım saat sonra neyse ki doğru anahtarla geldi.Arka koltuğu söküp anahtarı aldık,yola devam ettik.







Sınırda yoğun aramalar,kral hüseyinin üzgün bakışlı fotoğrafı,altında "good bye" yazısı,gerçekten benzersizSana da hoşçakal kral,bir daha görüşmemek üzere...







Amman

Amman'da Şam'a göre insanlar daha nazik ve modern.Kaldığım yerde (eski merkez) düzgün yemek yiyecek bir yer bulmak neredeyse imkansız.Ben de Ben de navigasyonla (suriye haritası bulamamıştım) mc donalds aratıp oraya doğru yürümeye başladım.Çevresinde güzel restoranlar olacaktı,veya en kötü ihtimalle mc donalds'da yiyecektim.Epey bi yürüdükten sonra önüme pizza hut çıktı.Yemeğimi orda yedim,aynı yolu geri gitmeyi gözüme kestiremediğim için taksiye bindim.Adam beni dolandırıyor mu diye kontrol etmek için navigasyonla otelimi seçtim.bir süre aynı gittiler,bir süre sonra ters gitmeye başladı.Dolandırıldığımı düşündüm.Doğru gidip gitmediğimizi kontrol etmek için adresi tekrar sordum,ama kızarak sordum tabi.O sırada geldiğimizi farkettim.İlk kez bi taksici beni dolandırma amacı gütmedi ve ben de kıza kıza ona kızmıştım :)

Amman'da gezilecek yer bulmak güç. Ancak yakınında bulunan Petra şehri hem günübirlik geziye uygun, hem de bir dünya harikası. Ben de Bir günümü Amman, diğer günümü Petra'da geçirmeye karar verdim. Bir gün içinde gidebileceğim en güzel yer Amman Kalesi'ydi. Gerçekten eski bir kale ve milattan önce 1800 yılına dayanıyor.

[img=http://a7.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/155653_10150127643929251_518204250_7970211_2023550_n.jpg]


[img=http://a2.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/149517_10150127644634251_518204250_7970223_2075189_n.jpg]

içerideki roma döneminden kalan taşlar özellikle dikkat çekici

[b]Otobüs firması rezilliği[/b]
Akşam otele gidince resepsiyondaki arkadaştan rica ettim ve bana petraye giden jet turdan bilet ayırttı.otobüs sabah 6:30'da kalkıyor,bu yüzden erken yattım.Ertesi gün sabah 5:30'a kalktım.henüz hava bile aydınlanmamıştı. Gişeler açılınca hemen gittim. Yalnız oradaki adam bana şu an sadece iki kişi gelenlere bilet verdiğini ve beni daha sonra çağıracağını söyledi. Benen başka tek kişi gelen yoktu neredeyse.Ben de kenarda bekledim. En son baktım otobüsün kalkmasına 15 dakika var, gittim bilet istedim.Bana ne desin. "[i]Biletimiz kalmadı[/i]" Adam beni çağıracağını söylüyor ve daha sonra biletlerin bittiğini söylüyor. üstelik rezervasyon yaptırmış olmama rağmen (resepsiyondaki arkadaş yanımda aradı) rezervasyonumun olmadığını söyledi.sinirlendim ve küfür ede ede ayrıldım ordan. yolda bir an düşündüm neden gidiyorum diye. dönüp gerekirse müdürle konuşmalıydım,ya da kavga etmeliydim
geri döndüm,gişedeki adam,şoför ve müdür oradaydı.müdür'ün ingilizce bilmediğini öğrendikten sonra derdimi şoföre anlattım. Şoför insan çıktı,ben halledeceğim dedi. herkes otobüse bindikten sonra beni muavin koltuğuna oturttu.yol, yarım saatlik çola dahil 4 saat sürdü

[b]Petra[/b]

Buraya gelip de büyülenmemek elde değil. Petra M.Ö. 1-2. yüzyılda nebatiler tarafından inşa edilmiş ancak 1812'ye kadar keşfedilmeyi beklemiş. Kumtaşı kayalıklar oyularak inşa edilmiş ve mimari o zamanlarda yapıldığı göz önüne alındığında muhteşem

Girmek için bilet almak gerekiyor ve biletler gerçekten pahalı. 100 tl kadar bir para verdim.Ben hayatımda bu kadar pahalı bileti sadece neu camp müzesinde görmüştüm,oraya da girmemiştim. Ama bunca yol geldikten sonra buraya girmeliydim.

Girdikten sonra bi 15 dakikalık yol daha var.Bu yol için yürüme,deve,at gibi seçenekler mevcut. Deve ve atın ücretsiz olduğunu söylediklerine bakmayın. Bahşiş adı altında sizden para isteyecekler. Vermek zorunda değilsiniz ama bedeviler 5-10 dolar almadan sizi rahat bırakmayacaklar

[img=http://a8.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/74544_10150127645654251_518204250_7970257_6795063_n.jpg]

İçeride binalarla karşılaşmıyoruz öncelikle. ince geçitiler,yontma taşlar mevcut.Bu yollar da yürüyerek geçiliyor

[img=http://a5.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc6/149974_10150127646579251_518204250_7970273_5336345_n.jpg]

Geçit bittiğinde ihtişamlı binalar karşılıyor insanları.Gerçekten büyülendiğim an da buydu.Muhteşem yapılar,çölde kayaların arasından bir anda beliriveriyor. Kendimi bir anda ilk çağ medeniyetinde buldum. Zarar gelebileceği endişesiyle binaların içine girmek yasak. Ancak yakından görebiliyoruz.

[img=http://a8.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/73881_10150127646859251_518204250_7970281_4496644_n.jpg]

[img=http://a6.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc6/76772_10150127647084251_518204250_7970289_7773377_n.jpg]

Bi noktadan sonra at,eşşek,deve gibi mükemmel seçeneklerimiz tekrar çıkıyor,çünkü şehrin diğer kısımlarını da görmek istiyorsanız yola devam etmeniz gerekiyor. Yol da genellikle yokuş ve havada uçuşan tozlu kum var. Hızlı çıkmaya kalkarsanız nefes nefese kalırsınız. Nitekim ben koştum ve nefes nefese kaldım, ancak turistlerin bir bölümü eşeklerle atlarla devam ettiler. Bir de biz giderken dönenler vardı ki, yolun daha yarısına geldiğimizi söylediklerinde yorgunluğum bir parça daha arttı





















Enteresan adamlar var bi şekilde turistlerden para koparmak için. Aşağıdaki adam da benden kopardı parayı.Maksat değişik bir fotoğraf sahibi olmaktı. Çaldığı müzik aletinden ise doğru düzgün ses çıkmayacağı zaten görüntüsünden belliydi





















Yollarda sarp kayalıklar mevcut









































Bir şeyler yeyip içmek isterseniz birazcık pahalı. Bir kutu kola yaklaşık 4 tl. Ama yanınızda içecek getirmediyseniz,mutlaka içmeniz gerekecek. Eğer yanınıza aldıysanız büyük ihtimalle sıcacık olacak bir süre sonra












































Dönüş yolundan sonra attım kendimi otele. O kadar yorulmuşum ki. Bu arada uydu olan yerlerde Türk kanalları da mevcut. Odamda vardı ve izleyerek uyumuşum. Ertesi gün öğleden sonra yollara koyuldum yine. Yolculuğun son durağı olan Beyrut'a gidecektim...

Ülkeden Çıkış Parası Saçmalığı

Otobüs geç kalktı.Bir de sınırda oluşan yığılma eklenince sınıra varmam akşam 7'yi bulmuştu. Daha önceki sınır geçişlerimi taksiyle yaptığımdan, tüm pasaport işlemlerimde şoför yardımcı olmuştu. Otobüste arapça bilmeyen tek kişi bendim. Ben de herkes ne yaparsa onu yaparım diye düşündüm. Herkes indi sınırda,ben de indim ve kalabalığı takip ettim. Pasaport işlemlerine girdim ve damga vurdurttum. Sonra otobüse geri döndüm. 4 kilometre ileride polis kontolü vardı.Pasaportuma baktı ve arapça bir şeyler sordu.Anlamadım. Yolculardan biri sağolsun ingilizce ödeme pulunu istediğini söyledi. Benim bırak ödeme pulundan, çıkışta ödeme yapıldığından bile haberim yoktu. Ülkeye bak, sınırdan girerken sorun yok, çıkarken para istiyor. Üstelik bunu pasaportuma amga vuran görevli de söylemiyor. 4 km geri yürüyüp parayı ödeyip tekrar gelmemi söyledi kontrol eden polis. Tabi bu otobüsü kaçırmak ve orada çok zor durumda kalmak demekti. Muavin hemen araya girdi, konuşmaya başladı. Bir süre sonra polis tamam dedi gitti. Sonra muavin parayı polise verdiğini söyledi ve benden 10 dolar istedi,ben de verdim. Daha sonra sordum pul parası da 10 dolarmış,adam sağolsun çıkarsız yardım etmiş. Neyse ki böylece hallettim ama gerçekten çok saçma bir uygulama.Kralı zengin etmek için kurulmuş bir düzen

Muavin Türk olduğumu öğrenince muavin "Murat Alemdar" dedi. Dedim Murat Alemdar kim? Telefondan resmini gösterdi. Bizim Polat Alemdar, dizinin arapça versiyonunda Murat ismindeymiş. Adam da Lübnanlıymış. Orada öğrendim ki Lübnan bambaşka bir yer. İnsanları ne Suriyelilere ne de Ürdünlülere benziyor...


Beyrut'a Varış

Beyrut'a vardığımda gece yarısı olmuştu. Tek kullanabileceğim ulaşım aracı taksiydi. Otobüste Lübnanlı bir gence gideceğim adresin ne kadar tutacağını sordum. 15.000 lübnan poundu (yaklaşık 18 tl) tutacağını söyledi. Ben de taksiciyle bu ölçüde pazarlık yaptım. 15.000 'e anlaştım. Tabi işaret dili ve yarım ingilizcesiyle anlaştık. Otelin önüne geldik,parayı uzattım
- 15 dolar, dedi
- Burası Amerika mı dolar veriyoruz,al şu 15.000 poundu şansını zorlama, dedim

O da sadece şansını denemiş,uzatmadı.Parayı verdim ve otelime gittim


Bir Akdeniz Şehri Beyrut

Tozlu, gürültülü ve karmaşık şehirlerden sonra Beyrut ilaç gibi geldi



Denizi,palmiyesi,iklimi,modernliği ve insanlarıyla tam bir akdeniz şehri Beyrut. Ancak tek kusuru, tarihi yerleri hep şehrin dışında kalmış. Baalbek tapınağının epey uzakta olduğunu öğrenmemle beraber yorgun bünyem şehrin içinde kalmayı tercih etti.Sahil kesiminde yürüdüm,daha sonra taksiyle hamra bölümüne geçtim. Bu arada burada taksilerde taksimetre yok. Pazarlık yapılıyor ve o ücrete gidiliyor. Genellikle 10.000 lübnan poundu tutuyor.(yaklaşık 12 tl) Hamra bölgesi beyrut'un en modern yeri. Tam bir alışveriş bölgesi.

Daha sonra yerel bir lezzet tatmak üzere bir restorana girdim.Laziz isminde bir yerdi ve kapısında %100 Lübnan sermayeli yazıyordu



Başta güzel geldi ama bi müddet sonra baydı.Zaten yanındaki şerbet olmasa,tatlının tadı yok nerdeyse.

Dolaşmaya devam ettim. Ta ki hava kararana kadar. Kasım ayında ve hava kararmasına rağmen bir tabelada havanın 27 derece olduğunu öğrendim.







Dönüş Yolu



Otobüs garına gittim Antakya'ya gitmek üzere. Ancak bütün işaretler arap harfleriyle. Birilerine sormadan otobüs bulmak mümkün değil. Sordum ve bir Türk otobüs firması buldum.Ancak seferleri sadece gece oluyormuş.Bayram olduğundan sefer olmayabilirmiş. Bir gün daha kaybetmek istemedim.Lübnan firmasıyla Halep'e, oradan da Hatay'a geçecektim. Otobüsle Halep'e yola çıktım. Şoför tam bir İbrahim Tatlıses hayranıydı. Beni yanına çağırdı ve İbrahim Tatlıses dinlediğini söyledi. Benim İbrahim Tatlıses dinlemediğimi öğrenince "Bu müzik sevilmez mi,sen nasıl Türksün" dedi. Hemen aklıma 2006 yılında Latin müziği dinlemeyen İspanyollara söylediğim laf geldi. Cümle neredeyse aynıydı :)

Hatay'a vardım ve iner inmez taksici valizlerime yapıştı,daha nereye gideceğimi bile sormadan. Yanlışlıkla istanbul'a gidiyor musun? dedim. Evet dedi. Daha sonra düzeltip "Hatay'a gidiyor musun" dedim. Ona da evet dedi. Yapmam gereken o anda valizlerimi geri almaktı ama o anın vermiş olduğu stres ve yorgunluk bunu düşünmeme engel oldu. Yolun yarısını geçip dağlık bölgeye gelince taksicinin gerçek yüzünü anlamaya başladım. "Pasaportum yok o yüzden sınıra kadar gidebilirim" dedi.Ben de o zaman anlaştığımız parayı veremeyeceğimi ve 10 lira az verebileceğimi söyledim. O ara Hatay'daki akrabalarıma haber verdim.Sınırdan beni alırlar kolaylıkla giderim gibi geldi.Bir de dağlık yerde, "istemiyorum indir beni" de diyemezsin.

Sınıra vardık Adam yüzsüz hâla verdiğim parayı beğenmiyor. Ya al git ya da polise haber vereceğim dedim. Parayı aldı ve gitti.

[b]Sınırın Ne Olduğunu Bilmiyormuşum[/b]
Daha önce hiç yürüyerek sınır geçmediğim için ne olduğunu bilmiyormuşum. Suriye sınır kapısında inip Türkiye sınır kapısına kadar yürümeye başladım. Bir süre sonra yollar kapkaranlık oldu,İki taraf dağlık. Sadece geçen arabalar yolu aydınlatıyor. Arabayla geçenler benden korkuyor. Tekerlekli valiz bir süre sonra kolumu fazlasıyla yormaya başladı. Dağdan kurt mu iner, terörist mi iner, aklıma getirmemeye çalışıyorum ve hızlı hızlı yürüyorum. Yaklaşık 45 dakika yürüdüm böyle. Sonra uzaktan Türkiye sınırını görünce rahatladım. Üstüm başım ter içinde sınırda akrabalarımla buluşup yorucu tatilime yorgunluğun son noktasına gelmiş bir şekilde son verdim